1. Anasayfa
  2. Beddualar

Kesin tutan beddualar

Kesin tutan beddualar
0

Beddua nedir beddua kesin tutan örnekleri

Beddua, İslam’da hoş karşılanmayan ve dikkatle yaklaşılması gereken bir durumdur. Kötü niyetle veya öfke anında yapılan beddualar, hem kişinin kendi ruh haline zarar verebilir hem de toplumsal ilişkileri zedeleyebilir. İslam’da dua ve beddua konusundaki temel yaklaşımlar şunlardır:

Bedduanın Tanımı ve Kullanımı

Beddua, Farsça “bed” (kötü) ve Arapça “dua” kelimelerinden türetilmiş bir terimdir ve kişinin kendisi veya başkaları aleyhinde kötü dileklerde bulunmasını ifade eder. Örneğin, “Allah kahretsin, Allah belasını versin” gibi ifadeler beddua olarak kabul edilir.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Yaklaşımı

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) genel olarak beddua etmekten kaçınmış ve ümmetine de aynı tavrı tavsiye etmiştir.

Örnekler:

Tâif Olayı: Peygamber Efendimiz, Tâif’te taşlandığında ve ciddi şekilde yaralandığında bile halk aleyhine beddua etmemiş, onların hidayetini dilemiştir.
Uhud Savaşı: Uhud Savaşı’nda dişini kıran ve yüzünü yaralayan düşmanları için, “Allah’ım! Kavmimi hidayete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar” şeklinde dua etmiştir.
Devs Kabilesi: Devs kabilesinin hidayeti için dua etmiş ve onları İslam’a davet etmiştir.
Bedduanın Kabul Olma İhtimali
Bazı durumlarda, bedduaların kabul olma ihtimali yüksek olabilir. Özellikle mazlumların, annelerin ve babaların, seyahat edenlerin ve oruçluların duaları ve bedduaları kabul olabilir. Ancak, bunlar bile dikkatle ve adalet gözetilerek yapılmalıdır.

İslam’da Beddua Etmenin Sakıncaları

İslam’da genel olarak beddua etmek sakıncalıdır ve kaçınılması gereken bir davranıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) beddua etmekten kaçınmayı ve duaların kabul olacağı bir saate rastlamamayı tavsiye etmiştir:

Hadis: “Kendi aleyhinize, evlâtlarınızın ve mallarınızın aleyhine sakın beddua etmeyiniz ki; duaların kabul olacağı bir saate rastlarsınız da bedduanız kabul olmuş olur.” (Riyazü’s-Sâlihin Tercümesi, III, 82)

Düşmanlara Beddua

Bununla birlikte, İslam’a ve Müslümanlara açıkça düşmanlık yapanlara karşı beddua etmek dinen meşru görülebilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de zaman zaman Allah düşmanlarına beddua etmiştir:

Bi’r-i Maûne Olayı: Yetmiş İslam davetçisini şehit eden kabileye karşı bir ay süreyle beddua etmiştir.
Kâbe’de Namaz Kılarken: Kendisiyle alay eden müşriklere beddua etmiş ve Bedir Savaşı’nda onların yenilgilerini gözlemlemiştir.
Hendek Savaşı: Düşmanın perişan olması için dua etmiş ve düşman ansızın bir fırtına ile dağılmıştır.
Sonuç
Müslümanlar, genel olarak bedduadan kaçınmalı, sabır ve hoşgörü göstermeye çalışmalıdır. Ancak, açıkça din düşmanlığı yapanlara karşı beddua etmek de dini bir görev olarak görülebilir. İslam, affetmeyi ve merhameti teşvik eder, bu yüzden beddua etmek yerine dua ve sabır daha faziletli bir yol olarak kabul edilir.

İslam dininde beddua etmek hoş karşılanmaz. Allah, affedicidir ve merhametlidir. İnsanların birbirlerine beddua etmeleri yerine, sabırlı olmaları, affetmeleri ve Allah’a sığınmaları öğütlenir.

Kur’an-ı Kerim’de de beddua ile ilgili bazı ayetler bulunur:

Nisa Suresi, 147. Ayet: “Allah, şükredenleri sever. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur. O, kullarının inkârından razı olmaz. Eğer şükrederseniz, ondan razı olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O, size yaptıklarınızı haber verecektir. Çünkü O, kalplerde olanı bilir.”
A’raf Suresi, 199. Ayet: “(Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.”
Beddua etmek yerine, Allah’a dua ederek O’ndan yardım istemek, sorunların çözümü için daha hayırlı bir yoldur. Unutmayalım ki, Allah her şeyi bilen ve görendir. Adalet onun katındadır.

BEDDUA

Bir sebepten dolayı herhangi bir kimse hakkında kötümser istek ve temennîde bulunmak, hayır duanın zıddı.

Farsça fena, çirkin, kötü, yaramaz anlamına olan “bed” kelimesiyle, Arapça “duâ” kelimelerinden meydana gelmiş bir terkiptir. İnsanın, kendisi veya başkaları aleyhinde “Allah kahretsin, Allah belâsını versin” gibi ifadelerle yaptığı dualara denir.

İslâm, müslümanların kendileri ve diğer müslümanlar aleyhinde beddua etmelerini yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Kendi aleyhinize, evlâtlarınızın ve mallarınızın aleyhine sakın beddua etmeyiniz ki; duaların kabul olacağı bir saate rastlarsınız da bedduanız kabul olmuş olur.” (Riyazü’s-Sâlihin Tercümesi, III, 82) buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) beddua etmekten kaçınırdı. Kendisinin lânet eden değil, aksine rahmet peygamberi olduğunu söylerdi. Mekke döneminde İslâmî tebliğ etmek üzere Tâif’e gittiğinde, orada kötü bir davranışla karşı karşıya kalmış; dönüşte taş yağmuruna tutulmuş, mübarek ayakları kanlar içerisinde kalmıştı. O sırada Allah tarafından kendisine “onlar aleyhinde yapacağı bedduanın kabul edileceği, dilerse onları helâk edeceği” bildirilmiş, fakat Peygamber Efendimiz “Hayır, belki bunların sulbünden sana ibadet edecek çocuklar doğar, yâ Rabb ” demişti. Uhud’da dişini kıran, yüzünü yaralayan düşmanları için: “Allah’ım! Kavmimi hidayete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar” (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IV, 314) diye dua etmiştir. Bütün çalışmalara rağmen İslâmiyeti kabul etmeyen Devs kabilesine beddua etmesi istenince: “Yâ Rabbi! Devs kabilesine hidayet eyle de onları bizim saflarımıza kat” diye dua etmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII, 344)

Bununla beraber, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in zaman zaman Allah düşmanlarına beddua ettiği de olmuştur. Bi’r-i Mâûne’*de yetmiş İslâm davetçisini şehît eden Kilab kabîlesine Resulullah (s.a.s.) bir ay süre ile beddua ve lânet etmişti. Kâbe’de namaz kılarken kendisiyle alay eden müşriklere de beddua etmiş, Bedir muharebesinde yere serildiklerini gözleriyle görmüştü. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, X; 43-45) Hendek muharebesinde Medine önlerinde toplanan düşmanın perişan olup dağılmaları için dua etmiş, bunun üzerine geceleyin ansızın doğudan kopan fırtına düşmanın altını üstüne çevirmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII, 342-343)

Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki müslüman, günahkâr da olsalar, müslümanlara beddua etmekten sakınmalı, fakat gerektiğinde açıkça din düşmanlığı yapanlara beddua ve lânet etmeyi dini bir görev bilmelidir.

BENZER KONULAR:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir